| 
			 1931’de Beyrut’ta 
			bir matbaada, kâğıt kesme makinesinde kol çevirirken rastlarız 
			Mehmet Raşit’e… 
			İlk aşkını o 
			günlerde yaşamaktadır. Ki onu anlattığı şiiri, tam on yıl sonra, 
			1941’de, Yeni Ses dergisinde Orhan Raşit imzasıyla yayımlanacaktır. 
			Şiirine adını verdiği gibi, “Bir Beyrut Hikâyesi” aslında Adana’da 
			başlayan serseri bir yaşam öyküsünün devamı olacaktır: 
			
			
			“Beyrut’ta, / Yeni İstanbul Lokantası’nda, / Bulaşıkların 
			başındayım. / On sekiz yaşındayım. / Saçlarım taralı ve parlak, / 
			Aklımda Eleni.” 
			       Bulaşık yıkamaktan, matbaa işçiliğine kadar “ne iş olsa 
			yaparım” ile geçen serseri yıllardır gerçekten de… Beyrut’a gelişi, 
			babasının siyasî durumundan dolayı bir zorunlu göçtür aslında. 
			Abdülkadir Kemali, beş çocuğuyla birlikte eşini Adana’da bırakıp 
			yola çıkarken arkasından su dökenler arasında sevinçten deliye dönen 
			oğlunu görmüş müdür bilemeyiz: 
			       “Ben adeta evin içinde krallığımı ilan etmiştim. Yaş 15-16 
			idi. Müthiş bir mutluluk içindeydim. Bütün merakım futboldu. Okula 
			falan atmıştım tekmeyi. Tam bir başıboşluk içindeydim; fakat bu 
			saltanat uzun sürmedi. Bir süre sonra babam bizi yanına aldırdı.” 
			       Çalıştığı matbaanın yanıbaşında bulunan çikolata 
			fabrikasındaki işçi kızlardan Eleni’ye aşık olur Mehmet Raşit. 
			       “Bütün matbaanın gençleri bu kızın çevresinde pervane gibi 
			dönerlerdi. Bense, üstüm başım, bilhassa ayakkabılarım çok kötü 
			olduğu için uzaklarda durur, sokulamazdım. Benimle alay eder 
			korkusuyla hep kaçardım.” 
			       Bir gün ters çevrilmiş bir gaz sandığı üzerinde otururken 
			kendisine doğru yaklaşan bu Rum kızını görünce bacakları titremeye 
			başlar. Eleni, bu genç delikanlıyı önce Türkçe konuşarak şaşırtır, 
			sonra da… 
			       “Sonra buluşmalar başladı, deniz kıyılarına iniyorduk. Ve bir 
			gün, ona ayağımdaki eski pantolondan utandığımı söyledim. ‘Sen ne 
			utanıyorsun, zenginlerimiz utansın. Aldırma böyle şeylere, boş ver!’ 
			dedi. İşte bende ilk sosyal uyanış böyle başladı.” 
			       Eleni’nin birdenbire ortadan kaybolduğu ve ardında 
			“Evlendi!”, “Ağabeyi başka memlekete götürdü!” söylentilerini 
			bıraktığı günlerse, Mehmet Raşit için artık Beyrut sokaklarında aç 
			sefil dolaşmanın hiçbir anlamının kalmaması demek olur. 1932 
			Haziranı’nda tek başına Adana’ya döner. 
			       “İşte o yıllar… Yığınla futbol hastasından biri de bendim. 
			Ağustos güneşinin kasıp kavurduğu sıcak altında oynanan futbol… 
			Mahalle futbol kulübümüz… Lâf aramızda, iyi penaltı atardım. İyi bir 
			santrofordum ha… Bir, iki kol her maç sağlamdı. Sonra Giritli’nin 
			kahvesi… Okula filan bir tekme yallah dediğimiz yıllar…” 
			       Çok değil, tam beş yıl sonra, ‘futbol hastası’ Mehmet Raşit 
			1937’de yaşamını biraz düzene sokup Bedriye ile evlenir ve ertesi 
			yıl kızı Yıldız’ı kucağına alır; ancak mutluluğu kısa sürecektir. 
			Sırf Nâzım Hikmet ve Gorki okuduğu gerekçesiyle tutuklanır çünkü… 
			Evet, bugün dünya klasiklerinden sayılan kitapların yazarlarından 
			Gorki ve dünyaca ünlü şairimiz Nâzım… Onları okumanın cezası, beş 
			yıl!.. 
			       Bedriye Hanım elindeki mektubu okurken biz de uzatalım 
			başımızı: 
			       “Çok gençsin. Zaten hiçbir şey veremedim sana. Şimdi de beş 
			yıllık mahkûmiyet girdi araya. İstersen ayrıl benden, kendine yeni 
			bir yol çiz, beklemekle geçirme en güzel yıllarını. Çünkü karıcığım, 
			biliyorum ki, buradan çıktıktan sonra daha da zor ve yoksulluk 
			içinde geçecek hayatımız.” 
			       Mehmet Raşit’e gelen yanıtsa, oldukça kısa ve nettir: 
			       “Razıyım ne gelmişse başımıza ve ne gelecekse…” 
			       O günlerde bir şair de Çankırı Cezaevi’nden Bursa Cezaevi’ne 
			gitmek üzere bavulunu hazırlamaktadır; ki o bavulu Mehmet Raşit 
			taşıyacaktır şairin Bursa’daki hücresine… O şair, zamanla dost 
			oldukları bu ‘futbol hastası’ delikanlının yeni yeni yazmaya 
			başladığı şiirleri okur; ama beğenmez. Onu düzyazıya, öykü ve roman 
			yazmaya yönlendirmiştir. İyi ki de öyle yapmıştır; çünkü 
			edebiyatımıza bir roman ustası kazandırmıştır. Yine de, kendisinden 
			önce tahliye olan ‘çırağının’ giderken eline tutuşturduğu 
			“Promete’nin çığlıklarını / kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran 
			adam, / sen benim mavi gözlü arkadaşım, / kabil değil, unutmam 
			seni.” dizeleriyle başlayan şiirle gözleri dolmuştur şairin… Mehmet 
			Raşit’in Sen adlı bu şiirinde seslendiği ‘mavi gözlü arkadaşı’, onun 
			kitaplarını okuduğu için hapse düştüğü Nâzım Hikmet’tir!.. 
			       1957’yi 1958’e bağlayan yılbaşı gecesini, İlhan Selçuk’un 
			çıkardığı günlük spor gazetesi Türkiye Spor’un düzeltmelerini 
			yaparak geçiren Mehmet Raşit’in, aldığı parayla ilk ne yaptığını, 
			aynı gazetenin düzeltme servisi yöneticisi olan Rıfat Ilgaz’dan 
			öğrenelim: 
			       “Benden parayı alır almaz, ilk işi bir paket Bafra sigarası 
			almak olmuştu.” 
			       Mehmet Raşit, Eleni’ye kızıp Adana’ya tek başına dönen, iyi 
			penaltı atmakla övünen, Nâzım’ın üç buçuk yıllık cezaevi arkadaşı… 
			Gençlik çağının savruk yıllarını “Avare Yıllar” adıyla 
			romanlaştırmıştır. Kitabevine gidip de o romanı elinize aldığınızda, 
			yazarını Mehmet Raşit Öğütçü değil de Orhan Kemal olarak 
			göreceksiniz, lütfen şaşırmayın!.. 
			 |