| 
       	Orhan Kemal, usta bir romancı 
			Muhalif bir babanın oğludur Orhan Kemal. Kendisi de muhaliftir, 
		solcudur, emekten ve düşünce özgürlüğünden yanadır. Türkiye’de böylesine 
		bir yazarın başına gelenleri bir düşünün. Orhan Kemal de nasibini 
		almıştır, hapis yatmıştır; yoksulluk çekmiştir. Şimdiki yazın dünyası, 
		yayın dünyası olmadığı için, yazdığı onca yapıttan “zengin” olamamıştır! 
		Zaten, zengin olmaktan çok, ailesini geçindirmektir amacı, “yazınsal 
		varlığı”.  
		Orhan Kemal 15 Eylül 1914 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesinde dünyaya 
		gelmiş. Şimdi yaşasaydı doksan yaşında olacaktı (doksanıncı doğum günü 
		dolayısıyla anma izlenceleri düzenlendi). Orta son sınıftayken siyasal 
		nedenlerle Suriye’ye kaçan (1931) babasının yanına gitti; sonra bir kez 
		daha okula dönmedi.  
		Adana’ya döndükten sonra işçilik, kâtiplik, ambar memurluğu, dokumacılık 
		vb. işlerde çalıştı. Askerde Nâzım Hikmet’in kitaplarını okuma 
		gerekçesiyle ihbar edildi ve hapis yattı. Mapus damında Nâzım ile 
		dostluk kurdu ve Nâzım Hikmet onun ilk sanat, edebiyat ustası oldu. 
		Sonrası yukarıda da değindiğim gibi, hayat mücadelesiyle geçti. 
		Ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti ve roman, senaryo, oyun, hikâye 
		yazarak, kalemiyle geçinmeye çalıştı. 2 Haziran 1970 tedavi için gittiği 
		Sofya’da öldü. 
		 
		Toplumsal gerçekçi tablolar 
		Rauf Mutluay, Orhan Kemal’in hikâyelerini “toplumsal gerçekçiliğin” en 
		güçlü örnekleri olarak gösterir ve şunları yazar: “Kısa, keskin 
		tasvirlerden sonra kişileri müthiş bir etki gücüyle konuşturarak, 
		hapisane yaşamından, sokaklardan, iç çevrelerden, kendi serüvenlerinden, 
		kenar mahalle insanlarının yoksulluklarından unutulmaz tablolar 
		getirir.” (Çağdaş Türk Edebiyatı, Gerçek yay. 1973). 
		Orhan Kemal’in bazı yapıtları “popüler roman” olarak eleştirilmiş, 
		sanatsal kaygılardan uzak bulunmuştur. Ama Rauf Mutluay’ın da 
		tanımladığı gibi, Orhan Kemal “kalem ürünleriyle geçinme zorunluluğu”, 
		“ev geçindirme sorumluluğu” olan bir yazardır; ve bu yüzden de “bol 
		ürünlü, verimli ve hızlı bir çalışkanlığa” itilmiştir. 
		Sanatsal kaygı ile toplumsal sorunları anlatma kaygısına ilişkin bir 
		soruyu şöyle yanıtlamıştır: “...Bu iki endişe, birbirinden ayrılmaz bir 
		bütündür.. Sosyal endişe, sanatçının insan olması haysiyetiyle yurdu ve 
		düşmanı hakkında vardığı kanaatlerin neticesidir. Her şeyden önce bir 
		fikir adamı olması lâzım gelen sanatçı, sosyal endişelerini sanat 
		yoluyla belirten insandır...” (a.g.y) 
		 
		Romanda bir 'okul' 
		Orhan Kemal genellikle işçileri, köylüleri, emekçileri, küçük 
		burjuvaları, yoksul insanları konu edinerek, bu insanların kendilerine 
		karşı olan bir toplum düzeni ile toplumsal-ekonomik koşullar içindeki 
		yaşama savaşlarını, çatışma ve çelişkilerini, insanlıklarını korumak 
		için gösterdikleri çabayı temalaştırmıştır. Yapıtlarını, yalın bir dil, 
		akıcı bir anlatım, yetkin bir gözlem ve güçlü bir diyalog örgüsü içinde 
		kaleme almıştır. 
		Orhan Kemal’in özyaşamöyküsel özellikler taşıyan ilk romanlarında daha 
		çok kendi çocukluk ve gençlik döneminden izlenimler vardır. Bazıları 
		“roman” olarak adlandırılmış uzun hikâyelerinin yanı sıra yirmi beş 
		romanı vardır. Dolayısıyla hepsinden söz etmek olanaksızdır. Ama, kısaca 
		da olsa bazı romanlarına -özellikleri doğrultusunda- değinmek gerekir: 
		Cemile’de (1952), ailesine bakmak için çalışmak zorundaki bir işçi kızın 
		yaşamını ele alır; böylece Türk edebiyatında ilk kez bir işçi kız roman 
		kahramanı (başkişisi) olarak karşımıza çıkar. Hemen ardından gelen ve 
		bir fabrika çevresinde geçen Murtaza’da (1952) da, derinlemesine yaptığı 
		küçük adam tipleştirmesiyle safyürekli dürüstlüğün önünde sonunda 
		sömürülmeye yazgılı olduğunu -yer yer- komik öğelerle anlatmıştır. Bu 
		romanı büyük bir yaygınlık kazanmıştır.  
		Gogol’den etkilendiği Müfettişler Müfettişi (1966) ile onun devamı olan 
		Üç Kâğıtçı (1969) romanlarında, yozlaşmış bir düzende bir dolandırıcının 
		neler yapabileceğini ve sahtekârlığın nasıl yaygınlaştığını gülmeceli 
		bir anlatımla, hızlı ve akıcı bir olay örgüsü içinde göstermiştir. 
		Ölümünden sonra yayınlanan Tersine Dünya’da (1986) da, kadının 
		toplumdaki ezilmişliği ve aşağılanmışlığını; emeğiyle geçinen yoksul 
		insanların tutkularını, özlemlerini, sıkıntılarını vb. ironik bir 
		anlatımla sergilemiştir.  
		Orhan Kemal kendinden sonra gelen bir kuşağı etkilemiş, adeta bir “okul” 
		olmuştur. Yalnızca kitaplarıyla değil dostluğuyla da etkilemiştir. Öte 
		yandan, kuşkusuz ki dönemler, dönemlerin edebi özellikleri, bugünden 
		bakıldığında kimi zaman büyük farklılıklar gösterir. Belki şimdi yazılsa 
		öyle yazılmaz deriz ama, bazı yapıtlar, edebiyat tarihimizin içinde yer 
		almaktan da öteye gider. Örneğin -değinemediğimiz-, Bereketli Topraklar 
		Üzerinde, Avare Yıllar, Baba Evi, Eskici ve Oğulları, 72. Koğuş gibi. 
		 
   |