Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


İnadına

Yayın Yönetmeni

TÜRKÇEMİZİN İKİ DEVİNİ
HAZİRAN’DA YİTİRMİŞTİK

İki yakın arkadaş, iki mapushane arkadaşı Nazım Hikmet 3 haziran 1963' de, Orhan Kemal 2 haziran 1970 de aramızdan ayrıldılar. Her ikisi de sosyalizm uğruna ölünceye kadar mücadele ettiler, eziyetler çektiler, hapis yattılar. Türkçe’ mizin en güzel eserlerini yarattılar. Emekçi halkımız onları unutmayacaktır. . .

Nazım Hikmet’ in eserleri kerelerce yayınlandı. Hatta yalan yanlış şeyler de yapıldı. Orhan Kemal’ in yazdığı 36 eser de yayınlanmıştı ama mektupları gün yüzüne çıkmamıştı. Son günlerin sevindirici haberi, Orhan Kemal’ in mektuplarının kitaplaşması. Türk edebiyatı çok önemli bir eser daha kazanıyor.

 

Mektuplarda kalan anılar

IŞIK ÖĞÜTÇÜ

Babamın 33'üncü ölüm yıldönümünde uzun süredir üzerinde çalıştığım ''Mektuplar'' kitabından bir örnek vermek istiyorum.

Günümüzde kimsenin kimseye mektup yazmadığı bir gerçek. İletişimin son hızla yaygınlaştığı bir dönemde, kim oturup kâğıdı kalemi eline alacak, duygularını, düşüncelerini, şehrini, akrabalarını, evdeki hayvanları konu edinip de yazacak. Sonra yazdığın kâğıdı katla, zarfı hazırla, git postaya at. Karşı tarafa bir haftada gitsin, mektubu alınca zarfı açsın, okusun, yorumlasın, düşünsün ve de karşı mektup yazma hazırlığına girişsin. Bu bugün böyle mi? Numaraları çevir (telli veya tel'siz) karşı tarafın ''Alo'' sunu duy. Sonra başla konuşmaya, konu biterse de ''Eee, daha daha nasılsın?'' diyerek uzat da uzat. Havaya konuş gitsin. Veya internetten iki satır: Nasılsın? İyi misin? Sonra bas bir tuşa o da silinsin.

Gençken ''Nerde o eski devirler'' diye başlayıp keyifli keyifli konuşan büyüklerimizi hayret ve heyecanla dinlerdik. Zaman geçtikçe ben de böyle söylenmeye başladım. ''Neydi o eski mektuplar...''

Uzun bir süredir, dedemin (Abdülkadir Kemali), babamın (Orhan Kemal), annemin (Nuriye Öğütçü) ve tüm arkadaşlarının (K. Tahir, F. Otyam, S. Kocagöz, N. Üstün, A. Dino, Y. Kemal, K. Sülker, N. Hikmet ve diğerleri) mektuplarını büyük bir zevkle okuyor ve yayına hazırlıyorum. Bu mektuplar şimdiye kadar yayımlanan ''Mektuplar'' kitaplarından farklı olmalıydı. Bunun için karşılıklı yazışmaları arayarak, derleyerek hazırlamaya başladım. Ama bunların tamamlanması için biraz daha süre gerekecek. Burada Orhan Kemal ve Nevzat Üstün ustaları anmak için yazışmalarından bir örnek sunuyorum.

 

Canım kardeşim. . .

Basınköy, 5 Şubat 1970

Sevgili Nevzat,

Mektubunu şimdi, az önce, evde dinlenirken aldım. Çok sevindim. Daha önce Yeni Dergi'de Doğan Hızlan 'a gönderdiğin mektuptan senin İsveç'te olduğunu öğrenmiş, hastalığının durumu hakkında neler yazdığını merak etmiştim. Hiçbir şey yoktu. Tuhafıma gitmişti. Bence senin en önemli düşünün, şu sıra hastalığın olmalıydı. Ama şimdi anlıyorum ki, hastalığın pek öyle önemli değil. Demek onun için söz konusu etmemişsin.

Buna çok sevindim. Amanı biliyon mu?

Bana gelince. . . Bildiğin gibi bir hayli sıkı çalışma içindeyim ama, eski çalışmalarımla kıyaslanamaz. O zamanlar bir başkaymış. Şu anda dört roman üzerine eğilmiş durumdaysam da gene de beni tatmin etmiyor. Çünkü dört elle sarılmış sayılmam hiçbirine. Bunlar hangileri mi? Dinle bak:

1) Murtaza'nın ikinci cildi. (Fırtına gibi başladı. Bu fırtına başlangıcı yeniden yazıp, daha doğrusu, yeniden yazıp değil, birinci ciltten arta kalan malzemeye iltifat etmeden, fırtına başlangıca layık bir devamla yürütmem gerekiyor. Gerekiyor ya, tembel yanım rahat bırakmıyor. Tembel yanım, bakiye malzemeyi kullanıp yüz elli sayfayı buluver diyor. Bir nefis savaşı içindeyim. Belki de bakiye malzemeye iltifat etmeyeceğim.)

2) ÜÇ KÂĞITÇI'nın üçüncü cildi. (Bu da tıpkı Murtaza gibi, hani fırtına gibi başladı. Çok memnunum. Doğrudan doğruya yazı makinesiyle işe girişmeyi bıraktım, eski harflerle, yâni müsveddeyle çalışıyorum. Bu çok gerekli.)

3) BİR BAŞKA İNSAN adını verdiğim, Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği ciltlerinin devamı. (Bu da müsveddeyle ve çok iyi başladı. )

4) Şu, yıllardır dilimden düşürmediğim 93 Harbi'nden başlayan romanım. Adı bu değil henüz. Bir ailenin devirler boyunca olan tarihi.

Bütün bunlardan sonra, bildiğin eski ameliyat yerim, fazla eza vermemekle birlikte zaman zaman rahatsız da etmiyor değil. Zaten geçen yıl yurda dönerken Moskova'daki hastanede, tekrar gelmem gerek kaydını düşmüşlerdi. Gitmek istiyorum. Tarih kesinlikle belli değil. Ama Mayıs başları, ya da ortaları galiba en uygunu. Tabii Edebiyatçılar Birliği'nin daveti de söz konusu. Şayet gidecek olursam, romanlarımın eski harfli müsveddelerini de birlikte götürüp hastanede çalışacağım. Tarih kesinlikle belli olur, sen de İsveç'te olursan ayrıca bildiririm. Orada seninle birlikte olmak şüphesiz çok iyi. (Fikret iti çatlasın. Ona telefonu açmış, ver yansın etmiştim. Dargın falan değil canım. Senden duyduklarımı anlattım. Ne maksatla söylediğimi belirttim. Üzerinde durmadı, ki ondan bunu beklerdim zaten. Küçük dedikodular dilediğince şişirilsin, Fikret, her hâl-ü kârda, dostluklarımızın bozulmayacağı en yakın arkadaşlarımdan biridir, bilirsin.)

Bulgarlarla Romenlerin de daveti var ama, bilmiyorum, giderken mi, yoksa dönerken mi uğrarım? Orasını zaman gösterecek. İlk planda şu hastalığı kökünden kazıyıp halletmek.

Mektubunu karım, kızım ve çocuklarımın yanında, yüksek sesle okudum. Hastalığının pek de önemli olmayışına evcek sevindik. Hepsinin selamları var. Yalnız, karın seninle birlik değil mi ki tek satır yok mektubunda? Buradan birlikte gittiğinize göre. . . Pekiyi? Ona da evcek selam ve sevgiler.

İstanbul hâlâ ılıklığını muhafaza ediyor. Şöyle bir kara benzer bir şeyler gördükse de, öyle ''gözden yaş getirici cinsinden'' değil. Malum, İstanbul'un kışı yaza doğrudur. Şubat'ın ortalarından, Mart, Nisan, hatta Mayıs. Bu arada nefis yazlar da yapar ama, önemli değildir. Yaptığı, daha doğrusu lütfettiği yazdan kalma günlerin ardından kıyamet kışların geldiği bilinen şeylerdendir.

İşte böyle. İstediğim, canının sağlığı. Hoşça kal, kalın canım kardeşim.

 

Orhan Kemal

Orhan Kemal Roman Armağanı Erhan Bener'in

Bu yıl 32'ncisi düzenlenen 'Orhan Kemal Roman Armağanı', önceki gün Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılan törenle Erhan Bener 'in 'İlişkiler' romanına verildi. Bener ödülünü Nuriye Öğütçü 'nün elinden aldı.

Törende ayrıca bu yıl ilk kez İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ile Orhan Kemal Kültür Merkezi'nin ortaklaşa düzenledikleri İstanbul ili öğretmenleri için öykü yarışması ve ortaöğretim kurumları öğrencilerinin katıldığı şiir yarışmasında kazananların ödülleri verildi. Seçici kurul, öykü dalında Serap Karaman Yılmaz, Erkin Canpolat, Erkan Doğanay ve Osman Koca; şiir dalında ise Burak M. Yalçınkaya, Merve Apaydın, Ege V. Maraş ve Bilgesu Orçun'u ödüle değer gördü.

Öğrenci Korosu'nun verdiği konserle başlayan ödül töreninin açılış konuşmasını yazarın oğlu Işık Öğütçü yaptı. Özdemir İnce yazarın 'Cemile' romanından bazı bölümler okudu. Hıfzı Topuz ve İbrahim Balaban Orhan Kemal'le ilgili anılarını anlattılar. Adnan Binyazar 'ın 'Edebiyatımızda Orhan Kemal Duyarlılığı' na değinmesinin ardından Tuncay Beyazıt yazarın 'Murtaza' adlı oyunundan bir bölüm oynadı. Daha sonra Feridun Andaç 'Orhan Kemal'den Erhan Bener'e' başlıklı bir konuşma yaptı. Tören, Erhan Bener'in yaptığı ödül konuşmasıyla sona erdi.


info@orhankemal.org